Unsur

Ne kimseyi kırdı, ne kimseyi yüceltti.
Sadece yerini buldu cümlenin içinde.
Ama işte, bazı kelimeler fazla doğru yerde durduğunda, yanlış insanlar rahatsız olur.
O an sustular. Sonra güldüler.
Sanki bir kelimeye değil de, anlamın kendisine güler gibi.

Bilir misin, herkes konuşuyor artık ama kimse bir kelimenin yükünü taşımıyor.
Ben sadece o yükü unutmamıştım.
Bir cümleyi toparlarken, bir duyguyu tam anlatmak isterken, dudaklarımın arasından unsur döküldü.
Küçücük bir kelime… ama ağırlığı, bir salon dolusu sessizliği taşıyordu.

Onlara fazla geldi belki.
Çünkü kimse bir kelimenin içinde saklanan niyeti duymak istemiyor.
Ben duyuyorum.
Ben kelimelerin nerede kırıldığını, nerede sustuğunu biliyorum.
Ve bazen bir kelimenin hakkını vermek, bir kalabalığın sessizliğine karşı çıkmak kadar cesaret istiyor.

O yüzden gülmelerine ses etmedim.
Anlamayanlara açıklama borcum yok.
Çünkü ben, ne söylediğini bilen biri olmanın ağırlığını taşıyorum —
ve o ağırlığın adı bazen “unsur” oluyor.

Şimdi geriye dönüp bakıyorum; o kelimeyi söylediğim ana.
Gözlerimde bir tebessüm var, içinde biraz ironi, biraz da kabulleniş.
Belki bir gün anlarlar:
Ben sadece bir kelime seçmedim o gün,
kendimi seçtim.
Ve bu hikâyede, en eksik kaldıkları şey —
benim unsurumdu.

Leave a comment