Hayır istihbarat değil. Sıla ile Mabel’in dehşet aşırı mükemmel yorumladığı şarkının adından ilham aldık. Arafta kalanların aradığı kelimelerin gücünü anlatan bir kelime gibidir. Aslında suçla ilişkisi olmayan suçluları ilgili makamlara ileten kişi anlamına gelir. Değerli TDK, kalbimizin suçlularını kalbimizden başkasına söylemeyeceğimiz için bu kelimeyi sadece kişiye ait sıfat kısmından çıkarın lütfen. Kalbimizin zifirinden, arafından çıkaramadıklarımızın adına yazılan şarkıların kimlerin dillerinden gönüllerine aktığı bize söylemeyen o muhbir kelimeler bizi unutuyor.
Bazen biz de kelimeleri unutuyoruz ama her şeyi hatırlayamayız değil mi? Neden hatırlayalım unutmak istediklerimizi? Söyleyeceklerimiz susanlara gitsin ki öğrensinler bağıra bağıra sustuğumuzu. Her bir şarkı şiirdir bizim için. O şiirler birer muhbir ise kalbimizden akan yaşlar zifiriden doğan bir aydınlığa yol olan kelimelerin sonucu olan o sonsuz boşluktur.
Kalbin Zifiri ve Muhbirin Işığı
Bu boşluk, aslında bizi kendi içimize, o zifiri karanlığa hapseden zincirlerin çözüldüğü yerdir. Kalbimizin en derininde, kimsenin bilmediği, TDK’nın bile tanımlayamayacağı türden bir suçlu saklıdır. Bu, yaptığımız bir eylemden çok, yapmadığımız itirafın ağırlığıdır. Bu suçlu, sürekli kendimize fısıldadığımız, bizi arafta tutan o korkak sessizliktir. Biz o sessizliği korumak için çırpınırken, o kelimeler, o şarkılar birer birer muhbirliğe soyunur. Bir dizeye takılan nefes, bir notada titreyen ses, işte onlar bizi ele verir. Onlar, bizim adımıza, “saklıyorum” diye bağıran gönüllü itirafçılardır.
Arafın Kıvılcımı ve Unutma Arzusu
Aydınlık dediğimiz, aradığımız cevap değil, sadece sorunun yokluğudur. Çünkü cevabı bulmak, suçu kabullenmek ve o araftan çıkmaktır. Kim ister ki araftan çıksın? Araf, hem suçlu hem masum olmanın konforlu işkencesidir. Bu arafta kalanların en büyük arzusu, ne kendilerini ne de muhbir kelimeleri hatırlamaktır. “Neden hatırlayalım unutmak istediklerimizi?” diye sorduğumuzda, aslında muhbirlere yalvarıyoruz: Bizi ifşa etmeyin. Ancak kalbimizin zifirinden doğan o aydınlık, o gözyaşı damlası, yol değil, sadece kayboluşun itirafıdır. Ve biz o aydınlıkta unutmaya değil, sadece susmaya mahkûmuz.
Sessizliğin Tek Müttefiki
Şarkılar ve şiirler ise, bizi unutmayacak olan o kadim muhabirlerdir. Her bir mısra, sakladığımız o en büyük suç ortağını, yani kendimizi, ele veren bir fısıltıdır. Biz sustukça, dizeler konuşur. Biz unuttukça, notalar hatırlatır. Çünkü şiir, kalbinizin en mahrem yerinden TDK’ya rağmen çekilip alınmış tek, gerçek muhbirdir. O şarkılar, o şiirler, bize bağıra bağıra susmayı öğreten ve içimizdeki “muhbir” ismini temize çıkaran sessizliğin bir yansımasıdır. Tıpkı Sıla’nın o kelimeyi bağıra bağıra fısıldadığı gibi, biz de kalbimizin en derin suçunu dünyaya haykırmadan, sadece dinleyenlerin duyacağı bir titreme ile fısıldıyoruz.

